Söyleşi- İndigo Dergisi, Mayıs 2012
Deniz Övünç |
Deniz Övünç ile Balkan ve Anadolu Müziğine Lirik Bir Yolculuk
"Geleneksel
müzik bütün müziklerin annesidir. Bizim coğrafyamızda binlerce yıldır
birbirine eklenmiş, birbiriyle yoğrulmuş çok katmanlı, çok dallı, eşsiz bir
müzik geleneği var."
Lirik
seslendirmesi ile Deniz Övünç, Balkanlar’dan Ege’ye Anadolu’nun kökleriyle bizi
buluşturan; Ermenistan’a, Makedonya’ya, Yunanistan’a,
Çanakkale’ye, Rumeli’ye, İzmir’e tarihsel çağrışımlarla dolu farklı
coğrafi kültürlerin halk türkülerine yansımasını sunuyor türkülere
dokunuşlarıyla. Bir taraftan popüler kültürün hakimiyetine rağmen, kendisi
olabilen, kendisi gibi kalabilen toplumsal belleğimizin de müzik aracılığıyla
hatırlatıcıları olarak Muammer Ketencoğlu ile başlayan müzik serüvenini konuştuk
Deniz Övünç ile.
Röportaj: Aziza La’Ra Kuğu
Deniz
Hanım, sizin o lirizm dolu türküleri yorumlamanız beni zaman zaman köklerime
doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Ege türküleriniz ve özellikle Rumca
türküleriniz, eminim sizleri dinleyen birçok insan için de öyledir.
Müziğe yönelişiniz nasıl oldu ?
Müzik
çocukluk yıllarımdan itibaren kalbimin en çok attığı alan oldu. Balıkesir
doğumluyum, Baba tarafım İzmirli, anne tarafım Balıkesirli. Eğitimci bir
aileden geliyorum. Okuma yazma öğrendikten hemen sonra sevdiğim şarkı
sözlerini yazdığım bir defterim oldu. Çocukluk yıllarımda mandolin
eğitimi aldım. Joan Baez’i taklit ederdim, büyüyünce Joan Baez olacağım,
derdim. Radyodan, televizyondan dinlediğim türküleri, şarkıları hemen
repertuarıma alırdım. Ailem daha çok Batı Müziği ve Klasik Türk Müziği
dinlerdi. Halk müziğine ilgim tamamen kişisel bir yönelimle oldu. İlkokul
yıllarımda “ Ya beni de götür, ya sen de gitme”yi Bedia Akartürk gibi türkü
gırtlağıyla söyleyemiyorum diye kendimi neredeyse kahrettiğimi
hatırlıyorum. Müziğe ilgim devam etmesine karşın hukuk eğitimi aldım.
Ancak okul yıllarımda her zaman solist ve korist olarak müzikle iç içe oldum.
Hukuk
alanından sonra nasıl müziğe doğru evrildiniz?
Bir
dönem avukatlık yaptım. Hukuk bana yaşam pratiğinde pek çok şey kazandırdı;
daha analitik düşünmemi, hızlıca nedensellik bağı kurmamı, sonuca odaklanmamı
sağladı. İçe dönüklük eğilimimi biraz törpülemiştir. Müziğe daha profesyonel
olarak başlamam ise, Muammer Ketencoğlu ile tanıştıktan sonra mümkün oldu.
"Usta-çırak
ilişkisini çok önemsiyorum. İlmek ilmek örülen, adım adım
ilerlenen, zahmetli ama meyveleri tatlı bir eğitim. Muammer
Ketencoğlu tek ustamdır benim."
Çocukluk
insanın ilk tutkusunun oluştuğu zamanlar, belli bir zaman sonra bile olsa insan
tekrar onun arayışına yöneliyor sanırım. Kimleri dinlerdiniz, şimdilerde
kimleri dinliyorsunuz?
Pop
müzik hariç ulaşabileceğim, bana bir şey söyleyen her türü dinlerdim,
dinliyorum da. Zamanla asıl konunuza odaklanıyorsunuz tabii. Geleneksel
müzik daha küçük bir kızken beni kavramıştı. Halk dansları ekiplerinde de
yer aldım. Dağ köylerinde dokunup işlenmiş kostümler giyerdik. O
kostümler, davul, zurna, klarnet sesi beni büyülerdi. Anadolu folklorunun baş
döndürücü çeşitliliği beni her defasında ilk kez karşılaşmışım gibi derinden
etkiliyor. Bunun çağdaş bir parçası olabildiğimi düşünmek de hem haz hem onur
veriyor.
Halk
dansları ve müzikleri birbirini destekleyen şeyler aslında. Nasıl ki tango
anavatanında çocukluktan başlıyorsa bizde de halk dansı gerçekten böyle bir
şey. İlk sahne deneyiminiz nasıldı?
2004’te
Yunanlı ünlü şarkıcı Aliki
Kayaloğlu İstanbul’a konser vermeye gelmişti. Arda
Boyları’nı söyleyeceğim, bana eşlik eder misin? diye beni sahneye adeta
sürükledi. Kalabalık izleyici topluluğunun karşısında şarkıyı söylerken
“benim olmam gereken yer burası” diye düşündüm. Buna inandım. Bunu arzu
ettim. Bu benim başlangıcım oldu. Ustam Ketencoğlu sadece değerli bir
dünya müzisyeni değildir, bir müzik düşünürüdür de. Yaptığımız işe
titizleniriz. Bunun karşılığı da dinleyenlerimizden gani gani geliyor. Biz
popüler kültürün parçası değiliz. Bizim dinleyicimiz özeldir, bu konuda tevazu
yanlış olur. Öyle ki sadece yurdumuzdaki dinleyenlerimiz değil, bizi bir kez
dinlemiş yabancı dinleyenlerimiz yıllar sonra tekrar ülkelerinde yaptığımız
konserlere arkadaşlarını da alır gelirler. Böyle bir bağlılık gösterirler.
Bundan büyük mutluluk düşünemiyorum.
Türk
halk müziğinin kendine has özellikleri nelerdir?
“
Halkların değil, coğrafyaların müziği vardır” der, Muammer Ketencoğlu. Bizim coğrafyamızda binlerce yıldır birbirine
eklenmiş, birbiriyle yoğrulmuş çok katmanlı, çok dallı, eşsiz bir müzik
geleneği var. Bizim sahneye taşıdığımız geleneksel müziğimiz,
Avrupa’da; özellikle Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya, Almanya,
İtalya, Yunanistan, Bulgaristan konserlerimizde; bunun yanı sıra
Hindistan, Brezilya, İsrail’de hep heyecanla, sevgiyle karşılandı. İki yıl önce
Girit’te Anogiea adlı dağ köyünde bir festivale davetliydik. Öncesinde
Yunan devlet televizyonu bir belgesel çekimi yaptı. Köy meydanında bir kahvede
oturan Giritli dağ köylülerinin masasındaydık. Doğaçlama şarkı söylememi
istediler. Nedense aklıma “Hastane önünde incir ağacı” geldi. Çıplak sesle
okudum. İri cüsseli, kıvırcık siyah saçlı, pala bıyıklı bir köylü, ancak
Anadolu’da görebileceğimiz bir tavırla, sağ elini göğsüne bastırıp bana nasıl
duygulandığını anlatmak istedi. Bunun gibi pek çok hikayem var. Müzik kutlu bir
araç.
"Biz
kalbe dokunuyoruz; doğrudan kalbe. Diğer sanat türleri de elbette kalbe
dokunuyor ama sanki müzik kadar dolaysız değil."
Şiirde
daha duyumsal doğrudan bir yöneliş var, dediğiniz gibi de müzik sanırım doruk
noktası. Şarkı sözü de yazdığınızı biliyorum ve şiire de yakın durduğunuzu
düşünüyorum, yanılıyor muyum?
Asıl
alanımız olan geleneksel müziğin yanı sıra çağdaş besteler de yapıyoruz, ancak
bu üretimleri farklı bir alanda sunuyoruz. Sözlerini yazdığım bir Ketencoğlu
bestesi var; Gül Kokusu. Gezgin adlı albümde yayınlandı. Efkâr üretgeci
demişler Ekşi Sözlük’te bunun için. Beste yapmak, söz yazmak içe doğuşla ilgili
bizim için, o nedenle yaptıkça bir kenarda biriktiriyoruz. Şiir, müzikten sonra
benim ikinci besin kaynağım.
"Geleneksel
müzik güneşim, şiir de yedi kandilli süreyyam."
Muammer
Ketencoğlu ile bugüne kadar yaptığınız albümler ve çalışmalar neler oldu?
2005’te
Kadın Sesleri topluluğunu kurduk, titiz bir çalışmaydı. Anadolu’dan Türkçe,
Ermenice, Kürtçe, Lazca, Rumca, yalnızca kadınların yazdığı türküleri derledik,
çok kıymetli bir repertuar oluşturduk. Yirmi kadın sesinden
oluşturduğumuz koromuzla konserler verdik. Elveda Rumeli dizisine iki de türkü
kaydettik: Yağmur yağar yer yaş olur, Hati Kadın. Bu çalışma geleneksel
müziğimize doğru yaptığımız derin bir kazı çalışması gibiydi.
2008’de
“İzmir Hatırası” albümünü yayınladık. 99 sayfalık kitapçığı olan bu albüm
için iki yıl süren bir ön araştırma yaptık. İkimiz de İzmirli olduğumuz
için bir anlamda şehrimize teşekkür etmek istedik. İzmir’in çok kültürlü
eski yaşamını geleneksel müzikleri üzerinden anlatan bir albüm oldu. Türk, Rum
ve Yahudi türkülerine yer verdik. İzmir’de yaşamış Ermeni ve Levanten azınlığın
halk müziği üretimlerini bulamadık. İzmir
hatırası / Smyrna Recollections, Amerika’da, Avrupa’da müzik
kütüphanelerinde kaynak albümler içinde yerini aldı. İlk solo şarkımı da
bu albümde seslendirdim. (Alt’ay oldu ben bu dağı aşalı.)
Ketencoğlu’nun
Gezgin albümünde sözleri bana ait olan Gül Kokusu şarkısını, hem Türkçe hem
Yunanca olarak yorumladım.
Kültür
Bakanlığı’nca yakında yayınlanacak olan Anadolu azınlıkları üzerine hazırlanmış
bir albümde Rumca şarkıyı ben seslendirdim.
Zeybek
Topluluğu ve Balkan Yolculuğu ile ara vermeden konserler yapıyoruz. Balkan
Yolculuğu ile bir albüm kaydediyoruz bu aralar. Bu yaz uzun süredir düşünü
kurduğum bir projemi hayata geçiyoruz. Özel bir ninni albümü yayınlayacağız.
Enstrümanlar
da kendine has, benim de sevdiğim enstrümanlardan biridir akordeon. Her
insanın bir enstrümana yakın olduğunu düşünürüm, sizin enstrümanınız da bana
akordeon gibi geliyor, ne dersiniz?
Başat
enstrümanımız akordeon. Bunun yanı sıra Zeybek müziğinde ud, keman,
vurmalılar, Balkan müziğinde trompet, saksafon, vurmalılar kullanıyoruz.
Ben akordeonun tınısını çok seviyorum, nesne olarak da kucaklamayı
seviyorum. Akordeon geleneksel müziğimizde Karadeniz’in doğusunda,
Çerkezler’de ve Balkan göçmenlerinin geleneğinde var, bunun dışında
kullanılmaz. Ketencoğlu,
geleneğinde akordeon olmayan Anadolu bölgelerinin müziğinde de akordeon kullanmış
ilk müzisyendir. Akordeonu o yörelere adapte etmiştir. Akordeon
bizim uçan halımız. Enstrüman batılı, tuşeleri, dokunuşları doğulu. Bu yönüyle
hem doğulu hem batılı, bizim gibi.
Sizi
biraz kendime benzettim, ben yazarken genellikle müzik dinlerim. Sanatın farklı
alanları ile ilgilenmeyi seviyorum. Siz nasılsınız bu konuda, farklı alanlarla
da ilgileniyor musunuz?
Şiir
benim için önemli bir kanal, sinema da öyle. Divan şiirine de ilgim
var. Gözümü açar açmaz edebiyatla tanıştım, annem ve babam sayesinde.
Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Füruzan on bir- on iki yaşlarımda kendimi
oluşturmaya çalışırken okumaya başladıklarımdı. Yine Attila İlhan, Turgut Uyar,
Edip Cansever ilk şairlerim. Bir dize mi? Peki:
“Ey
yağmur sonraları, loş bahçeler, akşamsefaları
Söyleşin
benimle biraz,bir kere gelmiş bulundum.” Edip Cansever
İkinci
yeni şiiri vazgeçilmezimiz sanırım. Bugünlerde neler dinliyorsunuz?
Yelpazem
fazlasıyla geniş. Sabah Ağrı’dan bir halayla başlayıp akşamı Ella
Fitzgerald ile tamamlayabilirim. Bu sabah Arzu Aldemir’den Aras’a vurdum
Teşti’yi dinliyordum.
Yaşadığımız
toplumda kadınca bir duruş içinde sanatsal bir yön belirlemek erkeklere nazaran
o kadar kolay olmuyor sanırım. Dinleyici kitlenizin sizi algılayışı nasıl?
Dinleyici
kitlemiz ile aramızda koşulsuz sevgi ilişkisi var. Konserlerimizde buluştuğumuz
bu özel insanlarla sadece bizim duyumsayabileceğimiz yoğun bir duygu akışı
yaşıyoruz. Konserlere gelemeyen dinleyenlerimiz de bize yazarak duygularını
aktarıyorlar. Bir kadın sanatçı olarak ben bir zorluk yaşamadım, çok şanslıyım.
Her zaman fazlasıyla saygı, sevgi, takdir gördüm. Ülkemizde beni en mutsuz eden
olumsuz bakış “seçkinci” bakış. Geleneksel müziğe burun kıvıran, onu yok
sayan ya da küçümseyen tavır beni şaşırtıyor. Böylesi bir tavrın müziği
duyumsayamamakla, parçası olduğumuz toplumun temel kültürünü tanımamakla ya da
bu temel kültüre haksızca mesafe almakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bir
de batıdan gelen iyidir, doğrudur, batılı olan üstündür yanılsaması var. Pek
çok önemli müzik festivalinde, konser salonu programlarında bu yanlış algının
yansımalarını üzülerek görüyoruz. Öncelikle bir doğu toplumu olduğumuzu
kabullendiğimizde belki kafa karışıklığımız azalır. Doğululuk- batılılık
arasındaki bu düşünsel salınım, ülkemizin kültürünün çok önemli parçası olan
geleneksel müziğimize bakışı da ne yazık ki olumsuz etkiliyor.
"Hep
hatırlamalı; geleneksel müzik bütün müziklerin annesidir."
Genel
olarak müziğinizi bir tarz olarak tanımlamayı istersek, Türk Halk müziği demek
istemiyorum, çünkü öyle değil, ne demek daha uygun olur?
Balkan
ve Anadolu geleneksel müziği yapıyoruz diyebiliriz.
Bu söyleşiden mutluluk duydum, teşekkür ederim Deniz Hanım.
Bundan sonra yeni, güzel çalışmalarınızın devamını dilerim.
Ben
de teşekkür ederim.
Yorumlar
Yorum Gönder