Lale misin Sümbül müsün Gül müsün?
Yıllar önce Bulgar halk müziği şarkıcısı Verka Siderova'dan ünlü Lale Li Si Symbyul Li Si Gyul Li Si ( Lale Misin Sümbül Müsün Gül Müsün) şarkısını dinlediğimde büyülenmiştim. Albüm kitapçığındaki yazısı hem onun müzik serüvenini özetliyor hem de Bulgarlar ve Türkler'in ortak yaşamını bir çocuğun gözünden yansıtıyordu. Verka Siderova'nın öyküsünden ve dokunaklı sözlerinden mahrum kalmayalım istedim ve dilimize çevirdim:
VERKA SİDEROVA: Tüm yaşamımı türkülerin ruhu ve ezgileriyle yaşadım
Çeviren: Deniz Övünç
Dobruca, taze ekmek kokusu... Dobruca, doğduğum yer... Orada büyüdüm ben, gelenekleri, oyunları, şarkılarıyla. Acı günler de gördüm, sevinçli günler de... Benim köyüm Karabukluka, Bulgarlar ile Türkler'in beraberlik içinde mutlu bir şekilde yaşadıkları bir yerdi. Orada kurulu toplumsal uyum ve huzuru tek bozan biz köyün yaramaz çocuklarıydık. Ancak annelerimiz bizimle nasıl başedileceğini iyi bilirlerdi; birkaç tokat sorunu çözerdi. Sonunda biz yine eğlenceye dalardık, ailelerimiz arasındaki dostluk bağı daha bir güçlenirdi.
Biz gerçekten paylaşım ve beraberlik ruhu içinde yaşardık. Dini bayramlarımızı, düğünlerimizi paylaşırdık. O kadar çok baklava ve pilav yedik ki! Bir o kadar da şarkı söyleyip oynadık! Horo oynayıp şarkı söylediğimiz özel bir yerimiz vardı sokağın köşesinde. İşte oradan geliyor benim repertuarım. Annem ve anneannemden öğrendim türküleri. Çocukken pek de boş vaktimin olduğu söylenemez. Annem halı dokuma işinde çalışırdı. Tüm günü dokuma tezgahının başında geçerdi. Ben de anneannemle birlikte yün hazırlardım annem için. Oyun oynamaya hep vaktim oldu da doya doya türkü söylemeye pek vakit yaratamadım. Gitgide büyüyen bir arzuydu türkü söylemek içimde. Hem yalnızca söylemek yetmezdi; ta uzaklardan duyulsun isterdim sesim. Bunun için ya çatıya çıkardım ya da amcam Zhendo'nun ceviz ağacına. Ayaklarımı dallardan aşağı sallarken söylerdim türkülerimi.
Sonra büyüyüp çalışmaya başladığımda işyerinde sürdürdüm türkü söylemeyi. Ve Philip Kutev beni bir yarışmada keşfedip Devlet Topluluğu'na çağırıncaya değin bu böyle sürdü. Kutev beni şarkıcı yaptı orada. Yaptı diyorum çünkü herkesin kalbine dokunarak şarkı söyleyebilmek gerçekten büyük emek istiyor. Onun topluluğunda anladım ki türküler bana onları nasıl söylemem gerektiğini öğretiyor.
Sevgili dostlarım,
Herkes doğduğu yeri sever ve bu çok doğal bir duygu. Ben bu duyguyu türkülerle bağdaştırdım hep. Tüm yaşamımı türkülerin ruhu ve ezgileriyle yaşadım. Benim için türkülerle yaşamak yaşam pınarından yaşam veren su içmek gibi. Sizlerin de bu deneyimi tatmanızı dilerim. Bir pınardan su içmek istiyorsanız unutmayın yere diz çöküp eğilmeniz gerekir. Yoksa nasıl içebilirsiniz o sudan?
Tüm sevgimle,
VERKA SIDEROVA
http://www.youtube.com/watch?v=TJzoDCEpSf0
VERKA SİDEROVA: Tüm yaşamımı türkülerin ruhu ve ezgileriyle yaşadım
Çeviren: Deniz Övünç
Dobruca, taze ekmek kokusu... Dobruca, doğduğum yer... Orada büyüdüm ben, gelenekleri, oyunları, şarkılarıyla. Acı günler de gördüm, sevinçli günler de... Benim köyüm Karabukluka, Bulgarlar ile Türkler'in beraberlik içinde mutlu bir şekilde yaşadıkları bir yerdi. Orada kurulu toplumsal uyum ve huzuru tek bozan biz köyün yaramaz çocuklarıydık. Ancak annelerimiz bizimle nasıl başedileceğini iyi bilirlerdi; birkaç tokat sorunu çözerdi. Sonunda biz yine eğlenceye dalardık, ailelerimiz arasındaki dostluk bağı daha bir güçlenirdi.
Biz gerçekten paylaşım ve beraberlik ruhu içinde yaşardık. Dini bayramlarımızı, düğünlerimizi paylaşırdık. O kadar çok baklava ve pilav yedik ki! Bir o kadar da şarkı söyleyip oynadık! Horo oynayıp şarkı söylediğimiz özel bir yerimiz vardı sokağın köşesinde. İşte oradan geliyor benim repertuarım. Annem ve anneannemden öğrendim türküleri. Çocukken pek de boş vaktimin olduğu söylenemez. Annem halı dokuma işinde çalışırdı. Tüm günü dokuma tezgahının başında geçerdi. Ben de anneannemle birlikte yün hazırlardım annem için. Oyun oynamaya hep vaktim oldu da doya doya türkü söylemeye pek vakit yaratamadım. Gitgide büyüyen bir arzuydu türkü söylemek içimde. Hem yalnızca söylemek yetmezdi; ta uzaklardan duyulsun isterdim sesim. Bunun için ya çatıya çıkardım ya da amcam Zhendo'nun ceviz ağacına. Ayaklarımı dallardan aşağı sallarken söylerdim türkülerimi.
Sonra büyüyüp çalışmaya başladığımda işyerinde sürdürdüm türkü söylemeyi. Ve Philip Kutev beni bir yarışmada keşfedip Devlet Topluluğu'na çağırıncaya değin bu böyle sürdü. Kutev beni şarkıcı yaptı orada. Yaptı diyorum çünkü herkesin kalbine dokunarak şarkı söyleyebilmek gerçekten büyük emek istiyor. Onun topluluğunda anladım ki türküler bana onları nasıl söylemem gerektiğini öğretiyor.
Sevgili dostlarım,
Herkes doğduğu yeri sever ve bu çok doğal bir duygu. Ben bu duyguyu türkülerle bağdaştırdım hep. Tüm yaşamımı türkülerin ruhu ve ezgileriyle yaşadım. Benim için türkülerle yaşamak yaşam pınarından yaşam veren su içmek gibi. Sizlerin de bu deneyimi tatmanızı dilerim. Bir pınardan su içmek istiyorsanız unutmayın yere diz çöküp eğilmeniz gerekir. Yoksa nasıl içebilirsiniz o sudan?
Tüm sevgimle,
VERKA SIDEROVA
http://www.youtube.com/watch?v=TJzoDCEpSf0
Yorumlar
Yorum Gönder