Konstantinopoli'ye Sarılmak
Deniz Övünç Temmuz 2013
Girit'in küçük dağ köyü Anogia'da bir Ağustos sabahı. Köy meydanındaki kahvede Giritli köylülerle oturup sohbet ettik. Akşama konserimiz var. Kapısı aralık beyaz badanalı köy evleri meydanı sarmalamış. Karalar giymiş yaşlı kadınlar avluları süpürüyor. Karalar bağlamak bu, diyorum. Hanyalı babaannemi düşünüyorum. Anadili Giritçe olan Fatma Gonce'yi. İçimden geçirdiğim Giritçe sözcüğü gülümsetiyor beni; Giritliler dillerini bile ayırırlar çünkü anakaradan. Oradan bir şey alıp babama götürmek istiyorum. Bir çiçek, bir eşya, annesinin toprağından bir anı. Köyü dolaşıyorum. Boyu kısala kısala çocuk kadar kalmış çok ihtiyar bir kadının sattığı heybeleri görüyorum. Yunanca konuşmaya çalışıyorum onunla ama dişleri yok, dediklerini anlamıyorum. Kırmızı bir heybe beğeniyorum ve alırken bana nerede yaşıyorsun diye yineleyerek ve ağır ağır soruyor. Stin Poli ( Şehirde- başkentte) diye cevap verince ben, stin Athina? ( Atina'da mı) diye soruyor. Ben, ohi, stin Konstantinopoli ( hayır, İstanbul'da) diyorum. O çocuk kadar kalmış ihtiyar kadın inanılmaz bir hızla boynuma sarılıp kalıyor. Yüzüne bakıyorum ne göreyim, o gözlerden yaşlar süzülüyor. Küçük bir kız çocuğunu teselli eder gibi sarılıp okşuyorum sırtını, yüzünü. Ben de ağlıyorum. Kime sarıldı; bana mı, Konstantinopoli'ye mi?
Girit'in küçük dağ köyü Anogia'da bir Ağustos sabahı. Köy meydanındaki kahvede Giritli köylülerle oturup sohbet ettik. Akşama konserimiz var. Kapısı aralık beyaz badanalı köy evleri meydanı sarmalamış. Karalar giymiş yaşlı kadınlar avluları süpürüyor. Karalar bağlamak bu, diyorum. Hanyalı babaannemi düşünüyorum. Anadili Giritçe olan Fatma Gonce'yi. İçimden geçirdiğim Giritçe sözcüğü gülümsetiyor beni; Giritliler dillerini bile ayırırlar çünkü anakaradan. Oradan bir şey alıp babama götürmek istiyorum. Bir çiçek, bir eşya, annesinin toprağından bir anı. Köyü dolaşıyorum. Boyu kısala kısala çocuk kadar kalmış çok ihtiyar bir kadının sattığı heybeleri görüyorum. Yunanca konuşmaya çalışıyorum onunla ama dişleri yok, dediklerini anlamıyorum. Kırmızı bir heybe beğeniyorum ve alırken bana nerede yaşıyorsun diye yineleyerek ve ağır ağır soruyor. Stin Poli ( Şehirde- başkentte) diye cevap verince ben, stin Athina? ( Atina'da mı) diye soruyor. Ben, ohi, stin Konstantinopoli ( hayır, İstanbul'da) diyorum. O çocuk kadar kalmış ihtiyar kadın inanılmaz bir hızla boynuma sarılıp kalıyor. Yüzüne bakıyorum ne göreyim, o gözlerden yaşlar süzülüyor. Küçük bir kız çocuğunu teselli eder gibi sarılıp okşuyorum sırtını, yüzünü. Ben de ağlıyorum. Kime sarıldı; bana mı, Konstantinopoli'ye mi?
Yorumlar
Yorum Gönder